Ağır adımlarla ilerliyordu karınca sürüsü gibi kalabalığın arasından. O köşeye gelmişti. Yamuk elektrik direğinin yanıp sönen lambasının altına. Gece karanlığıydı adeta. Karşıdan gelen araçların farları yüzünden elini siper etmişti yanan gözlerine. Her şey gelip geçiyordu. Çocuklar, aileler, arabalar, kediler, su akıntıları, kuşlar…
Soğuktan nefesinin oluşturduğu buhar kütleleri ahenkle dans ediyordu. Gözlükleri buğulanmıştı. Şuan tam da 15 yıl önceki durumdaydı. Fakat yalnız değildi o zaman. Trafik ışıkları yayalar için yeşili gösteriyordu. Karşıdan gece gibi siyah saçlara ve karanlığın arasından süzülen kıpkırmızı rujlu dudaklara sahip Elizabeth geliyordu. Kalbi yerinden fırlarcasına atıyor, heyecandan ellerindeki çiçekler bile titriyordu. Sonunda yanındaydı. Birkaç saniye sarılmışlardı daha sonra karşıdan gelen bir çift far ve fren sesiyle beraber sarılmayı bırakıp kaçmaya çalışsalar da Elizabeth elektrik direğini eğen aracın altındaydı.
Yerde rujundan bir ton koyu renkte bir sıvı vardı. Gözlerine inanamıyordu.Belirsizliği yararcasına gelen siren sesleriyle kendine gelmişti. Yere yığılmış Elizabeth’in ellerini tutarak uyanması için yalvarıyordu. Ama uyanmayacaktı, son buluşmalarını mezarlıkta yapacaklardı. Simsiyah tabutun içindeydi Elizabeth, sarıldı tabuta ona sarılırcasına. Ama artık ağlamıyordu bir karar almıştı.
Hep bekleyecekti onu. Kaza olmamış gibi yapacak, o geceyi yaşayacaktı hep. Tıpkı onsuz geride bıraktığı 15 yıl gibi…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder