Komedi oynayan küçük hayallerden arda kalan hayatlar. Tik ,
Tak, Tok düzeninde yaşamlar veriyor elimize. Sen ki yaşanacak yaştayken ritim
için ölen insan. Ellerini açmadığın müddetçe elindekine razısın. Mesai bitişi
ardından sesler çıkaracaksın. Kelimelere yaklaşmaman istenecek sert insanların
kibarlığında. Geniş bir çizgidesin, notaların üzerinde durduğu satırlardan
birinde. Defter uzun. Sen defterin sayfalarından çıkmadıkça, parçası oldukça
müzik devam edecek. Bozulsaydı görecektin. Korkmasaydın uyanmaktan,
yaşayacaktın. Her yaşam erken yaşamdır her ölüm gibi. Seni uyutan ninniyi
söyletmeyi bırak. Güneş doğudan doğdu uzun zaman önce, batıdan doğduğunu sandığımız
anda kopardık kıyametimizi. Ne zamandır muasır medeniyetiz, müzikler
çalındığından beri mi? Yoksa asıldığında mı özgürlüğümüz. Lâ diyenlerden
korktuğunda mı aziz vatanımın ırkçıları, yoldaşları. Sizlere nutuk çekmek
istemiyorum. Pek sevmem , yapay gelir bana. Plastik kokar, yalan ve müzik kokar
gözümde. İnsanların silip attığı ruhu hatırlarım, makineleşmek isteyenlerin sanayi
çarklarında. Ruh ile yürütüldüğü zaman kabul ederim ancak makinenin iyiliğini.
Yoksa her iyilik, cennetiyle gelmesi gerekirken, Yin ve Yang’ıyla gelir.
Geldikleri gibi giderler zamanla , ama biz hiçbir zaman geldikleri halimiz
olamayız. Olmadıkta yanlış hatırlamıyorsam. Hatalıysam Arayın; 1 Kasım 1928, 25
Kasım 1925. Bunları o zaman söylesem hazır reşitken, umarım ki asılırdım. Ağır
oldu sanırım. Tamam söylemedim. Tamam tamam duymadınız benden bunları. Yalanlar
söyleyeceğim yüzlerinize artık. İstediklerinizi… Düşündüm de bu vebalin altına
giremeyecek kadar güçsüzüm. Yunus kadar odun taşıyabilirim izin verilirse, veya bir büyüğün dediği gibi; Ferhat'ın dağlarını iğne ile delebilirim . Ama bu kadarı fazla , zayıfım ve
kusuruma bakmayın dostlarım. Vatanını içki masalarında sevenlerden, orada
kurtaranlardan değilim. Başka ne değilim ya da olmamayı niyaz ediyorum biliyor
musun , Kırmızı bir Kuala olmayacağım mesela. Ne kan kırmızısına boyanıp
orduları savunmak istiyorum, ne de orduların savunduğu bir mezarlık. Mezarlık
olmakta istemiyorum , izin verildikçe sizin aksinize izin alabileceğim tek
aşkın yerden. Olduğum yere gömün beni, Taksimde öldüysem oraya gömün. Soğukken
, beyazken orası gömün ki, korktuğunuz gibi kimseler görmesin beyaz kefenimi. Sadece kanım damlasın İstiklal'in sol üst köşesine. Tümsek olayım ayaklarınıza, her bir çarkı yavaşlatayım durduramadıysam
yaşamımda.
Muasır medeniyetlerde ölüm yok mudur? Yok, varsa biz niye
görmedik mağazalarda, niye koklayamadık toprağın kokusunu? Niye her yerde sadece
müzik devam ediyor? Yolların kenarlarına itilmiş mezarlıklar, müziğin kısılması
için değiller veya bir ateisti rahmet ile anmak için.
Uyan artık dostum, uyan. Yoksa sana anlatamam gerçekleri,
bırak artık ninniler söyletmeyi kendine. Gözlerini aç. Bu sefer yatağından ruhunu
da alıp kalk. Sana anlatacaklarım var dostum. Ancak dinleyemeyecek kadar uykulu
bakıyor gözlerin. Yüzünü yıka sonra konuşalım. Kurtul artık çapaklarından.
Selman Bin İslam (Alternatif Başlık ; Bir Adele Değil!)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder