Cen, nadir bulunan bir Pogge
Zıpzıp'ıydı. Kanatlarında bir kaplanın desenleri vardı. İri antenleri yassı gövdesiyle
adeta muhteşemliği temsil
ediyordu. Kırmızıya çalan kanatlarının gerisi koyu gri ve siyah çemberli
lekelerle kaplıydı.
Net ise dağlarda görülen
genellikle kayalarla aynı desende , kanatları ve iri vücuduyla kendini ele
veren Aladağ Zıpzıp’ıydı.
İkisi de daha çok yeniydiler
bu hayatta. Bir tanesi dağlarda yaşarken diğeri dağların arasındaki yeşil
vadilerde kalıyordu. Aladağın zirvesinden gelen rüzgar Net’i zora sokmuş olacak
ki vadiye doğru süzülüyordu. Konacak çiçek konaklayacak ağaç arıyordu ki Cen’i
görmesi uzun sürmedi. Solunum sisteminin zorlandığını hissetti bir an. Aşağı
taraftaki papatyalara konmuş, çalıların arasından doğa harikasını izliyordu. Birkaç saatlik ömründe tatmadığı duyguyu hissediyordu yeşilimsi antenlerinde. Cen
ise bulduğu papatya aromasının keyfini çıkarıyordu. Net’in arkasında olduğunu
hissetmiyordu bile.
Net yanına gidip gitmemekte
kararsız, bulunduğu yerden izlemekle yetiniyordu. Biran bir sarsıntı oldu. İlk
başlarda aldırmadı Net, “Nasıl olsa Aladağ’ın her zaman ki halleri”
diyerek. Ancak zirvesinden çıkan dumanlar iyiye işaret değildi. Bunu da bulunduğu
çalının yanına düşen kızılımsı ucundan duman çıkan taşı fark edince anladı.
Cen hiçbir şeye aldırmadan papatya
serumuyla sarhoş olmuştu.Hızla püskürtüyordu hırsını Aladağ. Adeta Net’in
üzerinden ayrılmasına öfkelenmişçesine.
Net’in bulunduğu noktaya
hızla ilerleyen bir lav akışı vardı. Cen’e yakın bölgeye de püsküren kayalar
düşüyordu. Cen’in fark etmesi zor olmamıştı ancak artık çok geçti. Bulunduğu
papatyanın gövdesi ile beraber ateşe yığılıyordu.
Net belki de ömründe bir daha
göremeyeceği güzelliğin acımasız alevlere kül olmasını istemiyordu.Bir anlık
cesaretiyle hızla düşen papatyaya çarptı.Papatya ve üzerindeki Cen o ivmeyle
kenardaki yeşilliğe düştü.
Cen uçma fırsatını
yakalayınca havalandı ve etrafa bakındı. Kırmızımsı lavların arasında gri
kanatlarıyla Net’i gördü.Yanına gitmeyi denese de alevler onu geriye
atıyordu. Net’e kenetlenmişti o kahverengi gözleri. ”O” kendi hayatı pahasına
kurtarmıştı Cen’i. ”Bende yapabilirim” diyerek zaten birkaç saat kalan ömrünü Net
için yok ederek onun yanına kondu ve korlar arasında kül parçaları şeklinde
birbirlerini kavuşturan rüzgara teslim oldular.
Efsaneydi onların bir günlük, bir kanat çırpışı kadar uzakta olan aşkları tıpkı CENNET’tekiler gibi…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder