Gece karanlığında
yürüyordu. Yalnızca yağmur eşliğinde çıkabiliyordu dışarı. Onsuz asla
yürüyemezdi. Yazları dört ay Kızılot beldesinin yaylalarına çıkar yine onunla
buluşurdu. Bir çok yere taşımıştı yağmuru. İş yerine,evine, kalbine ve tüm
vücuduna..
Birkaç hafta yalnız kalsa
hemen onu aramaya başlardı. Bulduğunda ise birkaç dakika onun altında sabit
durur ıslanırdı. Ancak çocuklar gibi sevinirdide. O sığılaştığında kendiside
hüzünlenirdi.
Hiç kimseye anlatamazdı
derdini. Çünkü herkes çıldırmış gözüyle bakardı ona. O da insanlarla değil yeni
aldığı kırmızı karanfiline anlatırdı her şeyini.
Yalnızdı bu hayatta, bir tek
“Yağmur”u vardı. Onsuz hiç bir şey yapmak istemezdi. Güneşli bir günde karanfilini
sularken onunla konuştuğunu duyan komşusu bu konuşmaya şahit olur.
“Karanfilim, hani diğerleri sevdikleri yaşamını
yitirdiğinde toprağa karıştığına inanırlar ya, hahh işte ben geçen
yıl kaybettiğim Neslihan’ımın suya karıştığına inanırım. Her yağmurda
dışarı çıkmamın sebebi de onun buharlaşıp geri bana döndüğünü hayal
etmemdendir..
Belki kimse anlamaz belki de deli derler ama her
damlasında “O”nu hissediyorum iliklerime kadar.Daha sonra yüzümde bir tebessüm
oluşuyor ve onun bana karışmasını bekliyorum.
Ta ki yeterince onunla olduğuma inana kadar… “
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder